23 Nisan 2020 Perşembe

Düşünce nedir? Güncellenmemiş bilgi,beyninizde taşıdığınız defolu lüzumsuz "mal" gibidir.








Sokrates: "Felsefe, neleri bilmediğini bilmektir."

Platon: "Doğruyu bulma yolunda, düşünsel (idealist) bir çalışmadır." 

Aristotales: "İlkeler ya da ilk nedenler bilimidir felsefe."

Epikuros: "Mutlu bir yaşam sağlamak için, tutarlı eylemsel bir sistemdir."

Augustinus: "Felsefe tanrıyı bilmektir ve gerçek felsefeyle, gerçek din özdeştir."

Anselmus: "İnanılanı anlamaya çalışmaktır."



Karşımda bir kuş duruyor...yanımdakine dedim ki  bak karşıda bir serçe var...
Bu söylediğim şey düşünce(m) midir?

Karşımda duran şey, yani kuş ve soyutlanmış hali ile bir serçe...
Ontolojik olarak var olduğundan zihnim bunu tasdik etti...
Yani kendiyle var olan,benim arayıp bulmadığım bir hayvan...
Varlığı ile düşüncemi oluşturdu...
Bu bendeki şuurlu bir faaliyet midir?

Yanımdaki benden aldığı bu bilgiyi bir üçüncü şahsa aktardı..
Bak "Abidin" kuş var dedi üstelik serçe...

Yanımdaki "bu bilgiye "sazan gibi hemen atlamadı " bir dakika" dedi..
gidip bakayım...

ve gitti baktı ...

"hayır kuş değil,serçe hiç değil işte bak elime aldım...

O kağıt parçası...

Demek ki zihnim ilk adımı atarken Ontolojik (kendiyle var olan) olanı tasdik ediyor...

Fakat ikinci adım olarak nesneyi bir tarafa bırakıp bilginin/bilgimin doğruluğunu tasdik ettiğimde başka bir  sorun çıkıyor...(eleştiri)

Karşımdaki şahıs bizzat bilgime eleştirel bakış getiriyor...
ve benim bilgimi eleştiriyor...

Ben de onu dinleyince ona hak veriyorum.

Ama  ilk bilgimin doğruluğundan çok emindim.(Çünkü öyle zannediyordum)...

Demek ki "ZAN" bilgi değilmiş...

Halbuki asıl doğru olan o arkadaşın getirdiği son bilgi...

O zaman ilk düşüncem yanlıştı...

Çünkü bizzat onun kuş olmadığını görmüştüm..

İMDİ;

Kendim için bundan sonuç çıkarmalıyım...


A-Bundan mutlu olmalıydım,çünkü yanlış bildiğim şey doğrusuyla yer değiştirmişti...

B-Buna üzülmeliyim çünkü  çünkü insanların önünde rezil olmuştum...

C-Buna kızmalıyım, inatla eski bilgimin doğruluğunu sürdürmeliyim...
                                          
Ben (A) şıkkını işaretliyorum...

                                                     ***

Kendimi belli bir kültürel ortamda bulmuştum...

Siyasi kültürümüzün ailece  yol haritası belliydi...

CHP'liydik, ama kendimi solcu olarak tanıtıyordum...

Oysa buz gibi ulusalcıymışım. 

Ne Marksı ne Marksist iktisadı  okumuştum .

Ne Lenin'in Emperyalizmin yapısal teorisini  okumuştum ...

Mukayeseli okuduğumda Marks;kendi yaşadığı zaman diliminde gözlemlediği gerçekleri hakikat zannetmişti.

Çünkü gerçekler öyleydi o yüzyılda ...Ne işçi hakları, ne iş saatlerinin  disiplini ne çalışma tüzüğü , ne haftalık yıllık  tatil,emeklilik , ne tehlikeli  işler tüzüğü hiç bir şey yoktu ...

Sömürü teorisinin yanlışlığını marjinal değer teorisiyle Carl Menger ,zaman tercihi (time-preference) teorisiyle de Eugen Von Böhm-Bawerk  göstermişti.


  

Bu sebeple ne kapitalizmin,ne emperyalizmin ne olduğunu bilmiyordum ...

Sadece ezber ve klişe  kelimeler ve zihnimdeki imge ... 

sadece kahrolsun sloganı beni cezbediyordu ...

Şimdi ise Bir virüse bulunacak aşı bile kapitalizm sayesinde olacak ,yardım, infak  ulusların zenginliği ile gerçekleşeceğini  insanlar gördü ...

Çünkü Kapitalizm  sadece üretim biçimiydi...

Onu vahşileştiren aşırı kâr hırsı ile iktidarlara istediği şeyi yaptıran kapitalist ile ona bu imkanı sağlayan devletti     

Fakat garip gelecek öteki yanım geleneksel dindardık, din adına iddialarımız vardı...

Tıpkı bu günkü Kemalistler,sosyalistler,İslamcılar, Milliyetçiler gibi gibi bir şeylere inanıyordum...  


Mukayeseli okumuyordum...

Bilgi olarak zihnimde sadece SANI vardı (zan,zehap) doğruydu..

Çünkü sonra öğrendim ki bilgi yanlış olmaz.Yanlış olan sanıdır ...

Ben "sanıyı" Bilgi zannetmiştim ..

İdeallerim vardı...

Rol modellerimden "rol" çalmıştım...



Dindarlığım ise atalar kültüründen gelmişti...

İbn Haldun'u, Karl Popper'i, Ali Şeraiti'nin hocası Gürvitch  ile Yaptığı tartışmayı öğreninceye kadar...



İbn Haldun'dan tarihi malzemenin, rivayetin "TEMYİZİNİ" sonra TENKİDİNİ  öğrenmiştim...

Öyle diyordu Haldun; "TEMHİSUL-HABER VE'L-İNTİKAD...

Yani gelen haberin aslını ,özünü cevherini bulup çıkartmak..Sonra  "tenkide" tabi tutmak...
Örneğin "Tarihi rivayet"; bir savaşın bir alanda (ÖR;Ankara Ovası olsun) kuvvetlerin bir birlerine karşı 2500 kişilik güçler halinde saldırıldığı haberi gelmiş dahi olsa ...

Bir tarihçi bu habere hemen atlamamalı,önce O OVA (Ankara ovası)  2500 kişiden 5000 kişiyi alacak büyüklükte mi onu araştıracak ki ileri ki nesillere yalan haber'i aktaran olmasın. Yanlış  TARİH BİLİNÇ oluşturmasın...


Aynı şekilde Karl Popper'in " "Yanlışlanabilirlik" İlkesi...Eğer bir teori,bir görüş yanlışlaşmaya kapalı ise ,yanlışlanamayan bir kuram bilimsel değildir.ÇÜNKÜ;" tümevarım ilkesinin geçersizliği nedeniyle, kuramlar hiçbir zaman deneysel olarak doğrulanamaz; ama yanlışlaşabilir."/örneğin çok sevdiğim bir Milliyetçi arkadaşım facebook'ta şöyle diyordu...

" Dünya üzerinde her milletten ırkçı olur ancak Türk'ten ırkçı olmaz ."



ve ;Karl Popperin yanlışlanabirlik  kuramına göre,bu ifade doğrulanamazdı  ama yanlışlanabilirdi. Ve yanlışlanmıştı da zaten ;kendi ve  partisi buz gibi IRKÇIYDI...





Bir diğeri Ali Şeriatin hocası ile giriştiği diyalogdur...

"İşte şimdi tam da olmak istediğimiz noktada yani 1961 senesindeyiz . O halde, bu tarihte henüz 28 yaşında olan genç Şeriati ile meşhur Prof. Gurvitch’in, o hoş ve bir o kadar öğretici diyalogunu aktarmaya başlayalım.

Dr.Şeriati, Prof. Gurvitch’den bahsederken, “ Benim bir üstadım vardı “ der ve şöyle devam eder ;
“ Onun için bir konferans veriyordum. Sosyoloji konularından birisinden bahsederken, bazı tanımlar aktarıyordum. Sonra Prof. Gurvitch’in tanımlarından birisini naklettim. “
Sonra ne mi olmuş? Prof. Gurvitch, ayağa kalkarak, genç doktora öğrencisi Şeriati’nin sözünü kesmiş ve ona anlattığı tanımın gayet saçma olduğunu söylemiş.
Dr. Şeriati utanıp susacaktır. Zira bu tanım bizzat Prof. Gurvitch’e aittir ancak o, hocasını tüm öğrencilerin gözünde küçük düşüreceğini düşündüğünden olsa gerek, o an için susmayı tercih eder.
Ancak, Prof. Gurvitch Şeriati’ye dönerek, bu bahsettiklerinin nereden alıntı yapıldığını sorar. Dr.Şeriati, “sizin falanca kitabınızdan hocam”, dediği vakit ise tüm öğrenciler gülmeye başlar.
Devamını tekrar Dr Şeriati’den dinleyelim. Bakınız o, hadisenin devamında sınıfta yaşananları nasıl anlatıyor ;
“ O bana, kitabın hangi senenin baskısı olduğunu sorunca, 1954 senesine ait olduğunu söylemiştim. Ve bana şöyle dedi; “ Fakat ben 1954 senesinde ölmedim. Şu anda 1961 senesindeyiz ve hala yaşıyorum. Yani 1954 ‘ten 1961’e kadar yaşadım ve düşündüm. Oysa sen 1954 senesindeki Gurvitch’e dair bazı tanımlar anlatıyorsun. Hem de 1961 senesinde var olan Gurvitch’in yüzüne karşı ..Ve eğer 1954 senesindeki sözüm ile 1961 senesindeki sözüm aynı olsa idi bu benim için fazilet olmayacaktı..Bu benim duraklamam ve durağanlığım olurdu. 1954 senesinden beri boşuna yaşamış olacaktım …“..

İşte böyle benim hikayem...

Güncellenmemiş bilgi beyninizde taşıdığınız 

defolu lüzumsuz "mal" gibidir...

yola çıktım ...
yoldan çıktım ...
kalabalıkla,grupla,ideoloji  ile hiç işim olmaz artık  




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder