Gülen cemaati ile birlikte İnancın öznesi haline gelen "RÜYA" kitleleri etkilemekte, bir başka ifade ile görüldüğü iddia edilen rüya üzerinden müntesipten bir takım şeyler istenilmekte.
Bunun çok basit bir nedeni vardır. Önce Dini değer olarak her inananda etki yapan bir Peygamber söz konusudur. Her şeyden evvel" ben demiyorum bakın Peygamber diyor, O istiyor, onun dediğini yapmamak bir Müslüman için mümkün olabilir mi? "temel tezdir.
Müntesip, taraftar, inanmış, eğer mistik iman üzerinden aidiyet kes betmiş ise orda koşulsuz itaat da vardır. Hoş bu tip inanç grupları, tasavvufi örgütlenme olmasa da İnsanlık tarihi, geçmiş vahyin izleyicilerinin taklidi iman peşinde koştuklarına şahittir. Maalesef Müslümanlarda bu tuzağa düşmüşlerdir. İlahi hitabın onlarca ikazına rağmen...
Bir ölümlü için, bilgi edimi'nin en imkansız hali, metafizik alan'a ait olanıdır.
Eğer vahyin verdiği bilgi yoksa, inanan insan için metafizik alana dair tüm bilgi sadece kendi kuruntu, fantezisi ve kurgusudur.
Bilme eyleminin en imkansız hali budur. Bildiğini zanneden beşer için metafizik boyuttaki her bilgi, ölüm haliyle belki de ulaşılacak bir bilgidir.
Bu durum her halde şöyle bir şeydir:
"Biliyordum, aslında bildiğimi zannediyordum, fakat şuan ölüyüm, gerçek ise, bildiğimi zannettiğim gibi değilmiş. Artık bu saatten sonra tekrar hayata dönüp yaşayanlara "ey müntesip, bu konuda çok fena yanılmışım ,sizleri de yanılttım, bari siz, sizden sonraki gelecek nesilleri yanıltmayın" denmesi mümkün değildir.
Bu durum İbn Arabi den, Saidi Nursiye ,Fettullah hoca efendiden cüppeliye kadar herkes için geçerlidir.
Vahiy ile desteklenmeyen her yorumda şeytanın müdahalesine maruz dur.
Peki vahiy gelmeyeceğine göre dolaylı olarak vahiy derecesine yükseltilen RÜYADAN elde edilen bilgi nedir?
TASAVVUF ÜSTÜNE FARZ OLMAYAN BİLGİNİN EN İMKANSIZ HALİNE NEDEN TALİPTİR?
Bu soru hiç sorulmaz. Bilgi-inanç-iman arasındaki ilişkiyi çok güzel anlatan İlhami Güler, imanın'ın bilgiyle uzak veya yakın ilişkisinden den bahseder. Fakat bu bilgi doğrulanmış bilgi değildir der.
"Her iman ,bilgiyle az veya çok, sağlam veya zayıf temellendirilmiş bir "İnanç'a dayanır. İnanç ise bir olanağın belirli bir durumda gerçekleşme(me)sine ,yada bir şeyin (nesnesinin)gerçek olma(ma)sı hakkında kesin hükümdür.[1] İnancın kesin hüküm şekline dönüşmüş şekli artık İmandır..
Bu inancın nesnesini oluşturan bilgi dışımızda hazırdır. Yani bilginin nesnesi Allah-Peygamber-vahiydir .
Fakat bu bilgi "bilimin" konusu olan değildir. Olsaydı adı iman değil "bilimsel bilgi "olurdu...
Şu halde tarihte yaşamış olan beşer "Muhammet",Risalet görevini üstlendiği anda bizde peygamber sıfatını alarak HZ:MUHAMMET oluyorsa ,bunun bilimsel bilgi ile değil iman dediğimiz insan idrakini aşmış durum ile izahı mümkündür. Fakat bu da ispat edilemez. Vahiy ile aldığı bilgi de ispat edilemez. Edilmiş olsa ,ampirik yolla test edilebilseydi her insanın su, hava, kaya ,taş, yağmur, gibi anlamada ve yorumlamada kesin bir uzlaşı içinde olurdu.
Vahiy kesilmiştir. Peygamberlik kurumu sona ermiştir. Alemlerin Rabbinin insan ile ilişkisi ise hiç kesilmemiştir. Fakat bu ilişki anladığımız manada "vahiyle bildirilen bilgi de değildir..
Peki Tasavvuf neden vahyin bu gerçeğini sürekli yorum yollu tevillerle ortadan kaldırmaktadır?
Kuran, şeytanın varlığını (sürekli müdahale isteğini )şöyle anlatır:
"Hac.52.."Senden önce gönderdiğimiz bütün Resul ve Nebiler bir şey temenni ettiklerinde ,Şeytan onların ümmiye sine muhakkak bir şey ilka etmiştir,fakat Allah Şeytanın attığını siler sonra kendi ayetlerini sağlamlaştırır
Bizim için önemli olan şey, her halükarda Şeytanın masun elçilere müdahil olma istemidir(...)[2]
Vahiy ile düzeltilme şansı hiç olmayan günümüz insanı, metafizik alan dair "kesin" bilgi olarak sunduğu ,iddia ettiği her şeyde şeytanın müdahale çabası ol(a)maz mı?
RÜYA' NIN GERÇEK ANLAMDA İTİKADİ OLARAK DELİL OLMASI MÜMKÜN OLABİLİRMİ?
İbn Arabinin felsefesi çok ilginç tir, inanılmaz yorumlar yapar ve bu yorumlar tasavvufta ayrı bir ilim kolu olarak
yerini bulmuştur, peki bu yorumun kesin bilgi olarak itikat dünyamıza girmesini nasıl açıklayabiliriz?
İbn Arabi de Rüyaya çok değişik anlam yükler, tabi bunu yaparken Hz. Yusuf'un rüya kıssası elindeki en büyük kozdur.
"ibn Arabi peygamber kıssalarından hareketle eserlerinde bir takım yorumlarda bulunur. Örneğin bunlardan biri Hz. Yusuf'un gördüğü Rüyadır. İbn Arabi bir çok konuda olduğu gibi bu konuda da inanılması güç yorumlar yapar. Ve temel iddiası hayatın bir rüya ve hayal olduğunu gerçek olmadığı ancak gerçeğin gölgesi olduğunu iddia eder.
Vahdeti vücudun ana tezlerinden biri "alemin varlığı, Hakkın varlığının bir gölgesi olduğu ,gerçek varlığın ise Hakka ait olduğudur. Arabi ışık gölge örneklemesi ile bunu ortaya koyar."
"Arabiye göre: Misâl âlemi nûrânîdir ve Yûsuf(s)’ın keşfi de misâl âlemine âit olup, hayâlî sûretlerin keşfi ile ilgili nûrânî ve ilmî kâbiliyet onda zuhûr etmiş- tir. Onda zuhûr eden bu kâbiliyet, aynı zamanda ilm-i nûrânî denen tâbir ilmi-nin en mükemmel şeklidir. Dolayısıyla Yûsuf peygamberden sonra bu ilim an-cak onun mertebesinden alınır ve bu ilimde ancak ondan istifâde edilebilir. İşte bu anlayışın temel dayanağı, Fûsûsu’l-Hikem’in Yûsuf Fassı’nda Hz. Yûsuf ile ilgili İbn Arabî’nin yapmış olduğu yorumlardır.." [3]
SAİDİ NURSİNİN İDDASI DA BU YÖNDEDİR...
"KİŞİNİN UYANIKKEN ,HZ.PEYGAMBER' GÖRMESİ MESELESİ ..
"Nurşin’de bir müddet kaldıktan sonra Hîzan’a döndü. Sonra medrese hayatını terk ederek pederinin yanına geldi ve bahara kadar evde kaldı. O sırada şöyle bir rüya görür.
Kıyamet kopmuş, kâinat yeniden dirilmiş. Molla Said, Peygamber
Aleyhissalâtü Vesselâmı nasıl ziyaret edebileceğini düşünür. Nihayet sırat
köprüsünün başına gidip durmak hatırına gelir: "Herkes oradan geçer, ben de orada beklerim" der ve sırat köprüsünün başına gider. Bütün Peygamberân-ı İzam hazarâtını birer birer ziyaret eder, Peygamber Efendimizi de ziyarete mazhar olunca uyanır.
Artık bu rüyadan aldığı feyiz, tahsil-i ilim için büyük bir şevk uyandırır. O
rü'yada mazhar olduğu bir hakikati sonradan şöyle anladık ki: Molla Said, Hazret-i Peygamberden ilim talebinde bulunmasına karşılık; Hazret-i Resul-ü Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, ümmetinden sual sormamak şartiyle ilm-i Kur'anın tâlim
edileceğini tebşir etmişler. Aynen bu hakikat hayatında tezahür etmiş. Dahasabavetinde iken bir allâme-i asır olarak tanınmış ve kat'iyyen kimseye sual
sormamış, fakat sorulan suallere mutlaka cevap vermiştir.
Bu rü'yalar, birbirine yakın ve birkaç gün zarfında görülmüş ve Hazret-i
Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm içinde bulunduğu cihetle, rü'ya-yı sâdıkadır.
Çünkü, Hadisçe sabittir ki, Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm görülen rü'yada
şeytan o rü'yaya karışamıyor. Bu rü'ya-yı sâdıkadan her biri, gerçi rü'yadır, delil ve hüccet olamaz, fakat her birinin aynı mealde ittifakları, bir müjde veriyor ve Risale-i Nur’un makbûliyetine ve Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm’ın daire-i rızasında bulunduğuna bizlere kanaat veriyor. Ezcümle:
Birincisi: Risale-i Nur şâkirdlerinden Rıza görüyor: Hazret-i Peygamber
Aleyhissalâtü Vesselâm, camide Ebu Bekir-is-Sıddîk Radıyallahu Anh’a emrediyor:
"Çık hutbe oku" Ebu Bekir-is-Sıddîk koşarak minberin en yukarı basamağına kadar çıkar, hutbe okur. Hutbe içinde cemaate der ki: "Bu söylediğim hakikatların izahatı "Yirmidokuzuncu Söz"dedir...
İkincisi: Risale-i Nur’un şâkirdlerinden Osman Nûri diyor ki: Rü'yamda,
Şemâil-i Şerife muvafık, nuranî bir surette Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü
Vesselâm’ı oturduğu yere dayanmış bir vaziyette gördüm. Bu anda bir sadâ geldi ki,Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm’ın bir yaveri geliyor. Kapılar birdenbire kendi kendine açıldı. Risale-i Nur nâşirlerinin Üstadı olan zat içeriye girdi. Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm, üstadımıza şefkatkârâne bir iltifat göstererek,dayandığı vaziyetten doğruldu. Ben de ağlayarak uyandım.
Üçüncüsü: Risale-i Nur şakirdlerine köşkünü tahsis eden Şükrü
Efendi’dir.
Rü'yada ona diyorlar ki: "Senin o köşküne Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü
Vesselâm gelmiş." O da koşarak gidip, Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmı
çok nuranî ve sürurlu bir halde bulup ziyaret etmiş.
Dördüncüsü: Risale-i Nur şâkirdlerinden Nazmi’dir. Rü'yasında ona diyorlar ki:
Risale-i Nur şâkirdleri îmansız ölmezler, kabre îmanla girerler [4]
KİŞİNİN UYANIKKEN ,HZ.PEYGAMBER' GÖRMESİ MESELESİ ...
" Hattâ Celâleddin-i Süyûti gibi, uyanık iken, çok def'a sohbet-i nebeviyeye mazhar olan velîler Suyûtî(...)
*******************************
Sonra ehl-i keşfin tasdikıyla; yetmiş def'a Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü
Vesselâm temessül edip, yakaza hâlinde O’nun sohbetiyle müşerref olan Celâleddin-iSuyutî gibi allâmeler ve muhakkikler (...)
******************************
Alem-i yakazada, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmla mükerrer sûrette müşerref olan Celâleddin-i Suyûtî(...)
* Mektubat, 130, Ondokuzuncu Mektub/Mu’cizat-ı Ahmediye/Onüçüncü İşaret/Sekizinci Misâl/Beşinci Çocuk."[5]
Fettulah Gülende de bu iddialar mebzul miktardır..
Yani peygamber rüyasına girmiş isteklerde bulunmuştur. Son olarak sanal ortama düşen ses kayıtları, kadar inkar edilmemiştir..
"'Hz. Muhammed ve Gülen rüyama girdi, Tweet sayılarını ikiye katlayın buyurdu'"...
Tabi bununla da bitmiyor. Mesela Fettullah Gülen neden evlenmedi sorusunu şöyle yanıtlar.
“1978 yıllarındaydı.
Çamaşırlarım iyice birikmişti.
Akşam yıkarken bayağı canıma tak etti. ...
Bir ara içimden "Acaba evlense miydim?" diye geçti.
Katiyen düşünme şeklinde değil, şimşek süratinde gelip geçen bir fikir.
Ertesi gün erken vakitlerde bir arkadaş geldi ve bana şunu nakletti:
Akşam rüyamda Efendimizi gördüm.
Size selam söyledi ve "Evlendiği gün ölür ve cenazesine de gelmem" buyurdu.
Bu bir rüyaydı.
Rüya ile amel edilmeyeceğini de biliyordum ama şahsım adına bu işarete saygılı olmaya çalıştım. [6]
Çamaşırlarım iyice birikmişti.
Akşam yıkarken bayağı canıma tak etti. ...
Bir ara içimden "Acaba evlense miydim?" diye geçti.
Katiyen düşünme şeklinde değil, şimşek süratinde gelip geçen bir fikir.
Ertesi gün erken vakitlerde bir arkadaş geldi ve bana şunu nakletti:
Akşam rüyamda Efendimizi gördüm.
Size selam söyledi ve "Evlendiği gün ölür ve cenazesine de gelmem" buyurdu.
Bu bir rüyaydı.
Rüya ile amel edilmeyeceğini de biliyordum ama şahsım adına bu işarete saygılı olmaya çalıştım. [6]
Sonuç olarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz, Teolojik problem olarak karşımızda duran Rüya ile hedef belirleme ,inanç gruplarının birinci el kaynağı halindedir..
____________________________________________________________
[1] İlhami Güler,Sabit Din dinamik şeriat SH/40
[2] İslamiyat/2003/KÜRESELLEŞ(TİR)ME ve DİN/Recep Alpyağıl SH/115
[3]Tasavvuf | İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi (İbnü’l-Arabî Özel Sayısı-1), yıl: 9 [2008], sayı: 21, ss. 39-56. Tasavvuf |
HZ. YÛSUF’UN GÖRDÜĞÜ RÜYANIN FUSÛSU’L-HİKEM’DEKİ YORUMU* Dilaver GÜRER (İbnü’l-Arabî Özel Sayısı)
(4) Abdullah Tekhafızoğlu'nun. Nur Risalelerine eleştirel bakış(risale-i Nur'un içyüzü) adlı çalışmasından)...SH/20
[5] Abdullah Tekhafızoğlu..Nur Risalelerine eleştirel bakış(risale-i Nur'un içyüzü) sH/ 296
*Sözler, 458, Yirmiyedinci Söz/Yirmiyedinci Söz’ün Zeyli/Birinci Hikmet; Tılsımlar Mecmûası, 102, Yirmiyedinci
*Mektubat, 104, Ondokuzuncu Mektub/Mu’cizat-ı Ahmediye/Yedinci Nükteli İşaret/Mukaddime
*Mektubat, 130, Ondokuzuncu Mektub/Mu’cizat-ı Ahmediye/Onüçüncü İşaret/Sekizinci Misâl/Beşinci Çocuk
Abdullah Tekhafızoğlu..Nur Risalelerine eleştirel bakış(risale-i Nur'un içyüzü) http://www.islah.de/menhec/men00015.pdf
[6] Küçük Dünyam, Latif Erdoğan, Ad yayıncılık, 1997, 41. Baskı, sf. 63)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder