"Birey"in söylem dışında öncelik
kazanamadığı, o nedenle arzulanan dönüşümlerin "tektipleştirilenlerin oluşturduğu kitleler" üzerinden gerçekleştirilmeye çalışıldığı Türkiye'de
"nesil yetiştirme" hedefi
gündemden düşmemektedir.
İlginç olan bu "hedef"e ulaşma alanında Erken Cumhuriyet ve onun sosyal mühendislik projeleri ile hız kazanan çabaların günümüze kadar kesintisiz sürmesi, bunların farklı yaklaşımları benimseyen siyasal ve toplumsal örgütlenmeler tarafından savunulmasıdır.
Kendi "doğruları"nı kutsayan, kendilerini yeniden üretmeyi hedefleyen yaklaşımların ideal "nesil"leri farklı özellikler taşımakta, buna karşılık "amaç" değişmemektedir.
Bu büyük çapta siyasetin "mega söylemler" yardımıyla, "ezelden ebediyete sürecek büyükdava"lar biçiminde kavramsallaştırılması ve toplumu "aydınlatma," ona "doğru yol"u gösterme hedefine odaklanmasından kaynaklanmaktadır.
İlginç olan bu "hedef"e ulaşma alanında Erken Cumhuriyet ve onun sosyal mühendislik projeleri ile hız kazanan çabaların günümüze kadar kesintisiz sürmesi, bunların farklı yaklaşımları benimseyen siyasal ve toplumsal örgütlenmeler tarafından savunulmasıdır.
Kendi "doğruları"nı kutsayan, kendilerini yeniden üretmeyi hedefleyen yaklaşımların ideal "nesil"leri farklı özellikler taşımakta, buna karşılık "amaç" değişmemektedir.
Bu büyük çapta siyasetin "mega söylemler" yardımıyla, "ezelden ebediyete sürecek büyükdava"lar biçiminde kavramsallaştırılması ve toplumu "aydınlatma," ona "doğru yol"u gösterme hedefine odaklanmasından kaynaklanmaktadır.
Böylesi bir siyaset anlayışı "birey" yerine "dava neferi" ve "bayrak taşıyıcısı"nın yaratılmasını kutsamakta, "doğru yol"a yöneltme amacıyla farklılıkların törpülenmesini, eleştirinin engellenmesini meşrulaştırmaktadır
ŞÜKRÜ HANİOĞLU
/25/9/2016
http://www.sabah.com.tr/yazarlar/hanioglu/2016/09/25/nesil-yetistirme
Kapalı toplumların motivasyonu,
kendilerine özellikle bir "DAVA" aramalarından ve bulmalarından
geçmekte ...
Bir "savunu" DAVALIK olursa ne olur?
Önce her davalık konunun iki muhatabı
olur ...
Davacı ve davalı...
Hedef davanın kazanılmasıdır.
Davanın ebedi olarak sürmesi gerekir ki estetik cemaat dağılmasın ...
Estetik cemaati bir arada tutan” özne”
sorunun bizzat kendisi dir ...
Davaya konu olan "şey" cemaati
bir arada tutar …
"İslam davası"
kavramsallaştırılması beni çok rahatsız eder...
İslamı "DAVA" konusu yapmak
benim için riskleri beraberinde taşır
...
Çünkü, İslam Allahın ismini verdiği Müberra
dinin adıdır ...
İslamı yüceltmek(dava ) benim için çok absürttür ...
İslamın içinde bireyin yücelmesi benim
için anlamlı olandır ...
Özetle Ali Şeriati’nin dediği gibi; İslam
yaşarken bana bu dünyada lazım, ahirette işime yaramayacak olan bir inanç
sistemidir ...
Bana yol haritası verir.+
Takılıp düşmemem
için.
Lakin yolda yürürken , giyeceğim
ayakkabıya karışmaz, o yol için uygun vasıtaya karışmaz, senin dönemsellik
ilkesi içinde seçeceğin araca karışmaz , yaya , deve , at , araba , uçak,
anayasal demokrasi vs vs.)
Benim ;
İslam adına söylediğim, sistem arayışından, ekonomik modele kadar tüm
çıkarımım tamamen ÖZNEL dir.
Doğrusunu
ALLAH bilir kaydını düşmediğim sürece,apaçık Allahlık hakkına tecavüzdür diye düşünüyorum ...
(doğrusunu Allah bilir )
Yani benim doğrumdur. Yanılabilirim,
fikrimden vaz geçebilirim, eleştirilmez
değildir, mutlak hakikat değildir …
Ben ; tezimi güçlendirmek için elimizdeki yazılı metin olan
"Mushaf’a" istediğim her şeyi söyletebilirim ...
Çünkü yazılı sözcükler canlı gibi
dururlar, lakin hangi asırda hangi soruyu sorarsanız hep aynı cevabı verirler
...
Peki sorular değişmişse cevapların tek düze kalması
mümkün mü?
FUKAHA HEMEN ÇÖZÜM BULUR.
"KIYAS-I FUKAHA" ALLAHIN
YERYÜZÜNDEKİ ELİ GİBİDİR...
BUNA UYGUN "AYET" BULUNABİLİR,
"BİLENLER "ALİMLER " İÇİMİZDEN BİRİLERİNİN BU İŞE SOYUNMASI VS
VS )
Peki değişim sosyoloji ile aralarında
İlliyet bağı olmayan veya çok az benzerlik olan iki şeyi “KIYAS” yoluyla HARAM VEYA MEKRUH VEYA HELAL EDİLEBİLİR Mİ ?
Üstelik bunu yaparken de İCMA denilen
tekniğin mümkün atı olabilir mi ?
İCMA EN sabit diye sabitleştirdikleri şey
aslında bizim kuruntumuz olmasın!
Kendi kuruntu muzu, kendi hevâ mızı DİN edinmiş olmayalım ?
Peki FETVA NEDİR?
Bu nasıl cür'ettir ki, kendi sübjektif kanaatimizi
tek hakim hakikat, yanılmaz bir değer olarak üstelik vahiyle
beslenmediğimiz aşikar olan bir konuda, Allah Resulünden görüş almamızın
imkansız olduğu bir alanda, ŞARİ hükmünde KİTLELER’e empoze etmek …
SONUÇ YERİNE :Doğrusunu Allah bilir...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder