25 Eylül 2016 Pazar

Davası İslamdan olmayan "ben" !


 "Birey"in söylem dışında öncelik kazanamadığı, o nedenle arzulanan dönüşümlerin "tektipleştirilenlerin oluşturduğu kitleler" üzerinden gerçekleştirilmeye çalışıldığı Türkiye'de "nesil yetiştirme" hedefi gündemden düşmemektedir.
İlginç olan bu "
hedef"e ulaşma alanında Erken Cumhuriyet ve onun sosyal mühendislik projeleri ile hız kazanan çabaların günümüze kadar kesintisiz sürmesi, bunların farklı yaklaşımları benimseyen siyasal ve toplumsal örgütlenmeler tarafından savunulmasıdır.
Kendi "
doğruları"nı kutsayan, kendilerini yeniden üretmeyi hedefleyen yaklaşımların ideal "nesil"leri farklı özellikler taşımakta, buna karşılık "amaç" değişmemektedir.
Bu büyük çapta siyasetin "
mega söylemler" yardımıyla, "ezelden ebediyete sürecek büyükdava"lar biçiminde kavramsallaştırılması ve toplumu "aydınlatma," ona "doğru yol"u gösterme hedefine odaklanmasından kaynaklanmaktadır.

Böylesi bir siyaset anlayışı "
birey" yerine "dava neferi" ve "bayrak taşıyıcısı"nın yaratılmasını kutsamakta, "doğru yol"a yöneltme amacıyla farklılıkların törpülenmesini, eleştirinin engellenmesini meşrulaştırmaktadır

ŞÜKRÜ HANİOĞLU /25/9/2016
http://www.sabah.com.tr/yazarlar/hanioglu/2016/09/25/nesil-yetistirme



Kapalı toplumların motivasyonu, kendilerine özellikle bir "DAVA" aramalarından ve bulmalarından geçmekte ...

Bir "savunu" DAVALIK olursa ne olur?
Önce her davalık konunun iki muhatabı olur ...
Davacı ve davalı...
Hedef davanın kazanılmasıdır.
Davanın ebedi olarak sürmesi gerekir ki  estetik cemaat dağılmasın ...
Estetik cemaati bir arada tutan” özne” sorunun bizzat kendisi dir ...

Davaya konu olan "şey" cemaati bir arada  tutar …

"İslam davası" kavramsallaştırılması beni çok rahatsız eder...

İslamı "DAVA" konusu yapmak benim için riskleri beraberinde  taşır ...
Çünkü, İslam Allahın ismini verdiği Müberra dinin adıdır ...
İslamı  yüceltmek(dava ) benim için çok absürttür ...
İslamın içinde bireyin yücelmesi benim için anlamlı olandır ...
Özetle Ali Şeriati’nin dediği gibi; İslam yaşarken bana bu dünyada lazım, ahirette işime yaramayacak olan bir inanç sistemidir ...

Bana yol haritası verir.+
Takılıp düşmemem için.
Lakin yolda yürürken , giyeceğim ayakkabıya karışmaz, o yol için uygun vasıtaya karışmaz, senin dönemsellik ilkesi içinde seçeceğin araca karışmaz , yaya , deve , at , araba , uçak, anayasal demokrasi  vs vs.) 
   


Benim ;  İslam adına söylediğim, sistem arayışından, ekonomik modele kadar tüm çıkarımım tamamen ÖZNEL dir.

Doğrusunu  ALLAH bilir kaydını düşmediğim sürece,apaçık Allahlık hakkına tecavüzdür diye düşünüyorum ...
(doğrusunu  Allah bilir )   

Yani benim doğrumdur. Yanılabilirim, fikrimden vaz  geçebilirim, eleştirilmez değildir, mutlak hakikat değildir …

Ben ; tezimi  güçlendirmek için elimizdeki yazılı metin olan "Mushaf’a" istediğim her şeyi söyletebilirim ...

Çünkü yazılı sözcükler canlı gibi dururlar, lakin hangi asırda hangi soruyu sorarsanız hep aynı cevabı verirler ...

Peki  sorular değişmişse cevapların tek düze kalması mümkün mü?

FUKAHA HEMEN ÇÖZÜM BULUR.

"KIYAS-I FUKAHA" ALLAHIN YERYÜZÜNDEKİ ELİ GİBİDİR...

BUNA UYGUN "AYET"  BULUNABİLİR, "BİLENLER "ALİMLER " İÇİMİZDEN BİRİLERİNİN BU İŞE SOYUNMASI VS VS )


Peki değişim sosyoloji ile aralarında İlliyet bağı olmayan veya çok az benzerlik olan iki şeyi “KIYAS” yoluyla  HARAM VEYA MEKRUH VEYA HELAL EDİLEBİLİR Mİ ?


Üstelik bunu yaparken de İCMA denilen tekniğin mümkün atı olabilir mi ?

İCMA EN sabit diye sabitleştirdikleri  şey aslında bizim kuruntumuz olmasın!

Kendi kuruntu muzu, kendi  hevâ mızı DİN edinmiş  olmayalım ?

Peki  FETVA NEDİR?

Bu nasıl cür'ettir ki, kendi sübjektif  kanaatimizi  tek hakim hakikat, yanılmaz bir değer olarak üstelik vahiyle beslenmediğimiz aşikar olan bir konuda, Allah Resulünden görüş almamızın imkansız olduğu bir alanda, ŞARİ hükmünde KİTLELER’e empoze etmek …  

SONUÇ YERİNE :Doğrusunu  Allah bilir... 





              

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder