10 Haziran 2015 Çarşamba

DEMOKRASİ TEORİSİ ÜZERİNE ELEŞTİREL BAKIŞ/ SEÇMEN DAVRANIŞI ÜSTÜNDE ETKİN BİR EYLEM /MANTIKSAL SAFSATA ...

Demokrasi teorisi üzerine çok haklı eleştiriler vardır ...

Olmalıdır ...

Çünkü  beşere ait "mükemmel"olmaz, olamaz ...

Bir seçim yaşandı.

Benim için  sonuca yansıyan üç faktör hala geçerli...
  
*AKP iktidar yorgunu, teşkilatları ve yerel yönetimleri ile alakalı  tüm eleştirilere kulak tıkadı.

*HDP " korkuluyor olmak seviliyor olmaktan evladır" fikrini siyaset zannetti ...

* En önemlisi seçmenin tavrı ve tarzıydı ...

Beyaz Türkler Kürtler, Milliyetçiler  için konu basitti...

AKP yıkılmalıydı ...

Ama ;

DAVİT RUSELL'İN DEDİĞİ BİR ŞEY VARDI ...  

"HAYATTA EN ZOR ŞEY ,GEÇECEĞİN KÖPRÜLERLE ,YIKACAĞIN KÖPRÜLERİ AYIRT ETMEKTİR ..

KÖPRÜLERİ HAVAYA UÇURMAK ,ZANNEDİLDİĞİ GİBİ SİYASET DEĞİLDİR ...     





Coşkun Can Aktan'ın, toplumların demokrasi rejiminde aynı zaman da çok kolay
 
aldanabileceği söyler...

"Asla unutulmaması gereken; hiç bir siyasal iktidarın halkın hür iradesini yansıtamayacağı dır. Seçimi kazanmış olsa da hiç bir iktidara sınırsız yetkileri içeren bir “yönetim vekaletnamesi” verilemez. Aşağıda sıralayacağımız nedenlerden ötürü iktidarın sınırlandırılması demokrasi için vazgeçilmez bir şarttır:

Nedenleri :(Çoşkun Can Aktan )
"
* Siyasal İlgisizlik: Seçim ve oylama mekanizmasının varlığı demokrasi için gerekli, ama yeterli bir şart değildir. Gerçek demokrasi için halkın tümüyle siyasete ilgili olması gerekir. Siyasal katılım eksikliği ya da siyasal ilgisizlik halkın “tüm” iradesini sandığa yansıtmaz. Ayrıca depolitizasyon politikası da seçmenleri siyasal katılımdan uzaklaştırabilir.


* Siyasal Bilgisizlik: Seçmenlerin bir kısmı siyasete ilgisiz iken, bir kısmı da bilgisizdirler. Okuma yazma oranının düşük olduğu bir “cahil” toplumda seçim sonuçlarını halkın “gerçek” iradesi olarak görmek ve kabul etmek ne ölçüde doğrudur? Eksik enformasyona, taraflı enformasyona (propaganda ve medyanın yönlendirmesi ile ) ve aşırı enformasyona sahip seçmenler sonuçta gerçek tercihlerini ortaya koyamazlar. Özetle, siyasal manipülasyon metotları kullanılarak seçmene gerçek enformasyon sunulmamakta, bu da seçmenlerin bilgisizliğini artırmaktadır.


* Siyasal Miyopluk: Sadece kendi önünü gören seçmenlerin var olduğu bir toplumda halkın doğru tercihlerde bulunduğunu söylemek gerçekçi değildir.


* Siyasal Unutkanlık (Amnesia): Seçim ve oylama mekanizması bir iktidarın gücünü kötüye kullanma eğilimini ortadan kaldırmak için yeterli değildir. Politikacı, seçmenin miyop olduğu kadar unutkan olduğunu da çok iyi bilir ve ona göre davranır. Seçim yaklaştıkça kendisi de miyoplaşan politikacı para musluklarını açar ve böylece seçmen, daha önce kendisine “kaşıkla verip, sapıyla çıkaran” politikacının yaptıklarını unutur (!). Özetle, sadece siyasal unutkanlık bile tek başına iktidarın ekonomik alandaki güç ve yetkilerini sınırlamak için yeterli bir gerekçedir.

* Çoğunluk Despotizmi: Seçim sonunda en fazla oy alarak iktidar koltuğuna oturanlar halkın değil, olsa olsa çoğunluğun çıkarlarını temsil eden kimselerdir. Çoğunluk kuralına dayalı bir yönetimi (Çoğunlukçu Demokrasi/Majoritarianizm) gerçek demokrasi olarak değil “çoğunluk despotizmi” olarak görmek gerekir. Çoğunlukçu demokrasi, köklerini Rousseau’nun “genel irade” görüşünden almaktadır. Oysa, “genel irade”, halk iradesi demek değildir.


* Plütokrasi: Bugün adına demokrasi dediğimiz siyasal sistemde gerçek yönetici sınıfın, hem ekonomiyi, hem de devleti denetim altında tutan plütokratlar olduğu görüşü de iktidarın meşruiyyetine bir gölgedir. Plütokrasi, (etimolojik kökeni eski Yunanca ploutos (zenginler) +cratos (iktidar) kelimelerine dayalıdır.) bugün için parasal gücü elinde tutan çıkar ve baskı gruplarının egemenliğini ifade etmektedir. Çıkar lobileri ile oluşturulmuş bir parlamentonun kapısında yazılı; “egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir” sözünün gerçeği ne kadar yansıttığının üzerinde düşünülmesi gerekir.


* Lider Diktası: Bugün adına demokrasi dediğimiz yönetimde lider sultası ya da lider diktası egemenliğin gerçekten halkın elinde olmadığının bir diğer açık kanıtıdır. Halk, vekillerini kendisi seçmemektedir; parti başkanlarının önceden seçtikleri kimseler arasında halk seçim yapmak hakkına sahiptir. Böylesine bir demokrasi anlayışı despotizmden başka nedir ki?


* Elitizm ve Oligarşinin Tunç Yasası: Pareto, Mosca ve Michels gibi teorisyenlerin ifade ettikleri gibi çağdaş demokrasilerde parti kadroları belirli “elit” kesimlerin elinde toplanmıştır. Michels Yasası’na göre partilerde başta genel başkanlar olmak üzere sınırlı bir kesim parti üzerinde hegemonyaya sahiptir. Tunç kadar katı ve sert olan bu oligarşik yapı, demokrasinin parti içerisinde dahi var olmadığını göstermektedir.


* Bağımlı Yargı: Kuvvetler ayrılığı ilkesi de demokrasi için gerekli, ancak yeterli bir koşul değildir. Bugün çağdaş demokrasilerde gerçek anlamda bir kuvvetler ayrılığından söz etmek mümkün değildir. Yargı, iktidara bağımlıdır ve “bağımsız yargı” işlerlikten yoksundur. Bu nedenle, hiç bir iktidarın eylem ve davranışları sadece yargıya ve göstermelik denetimlere teslim edilemez.


* Yozlaşmaya Eğilimli Siyasal Güç: Tüm yukarıda saydığımız nedenler bugün temsili demokrasilerde iktidarların güç ve yetkilerini niçin sınırlamamız gerektiğini yeterince ortaya koyuyor düşüncesindeyim. Demokrasi cahillerinin yukarıda saydıklarımızın yanısıra tarihten öğrenmeleri gereken en önemli ders şudur: Sınırsız iktidar, yozlaşmaya eğilimlidir. Sınırsız demokrasi, despotizm demektir.(...)
(1)

Siyaset dediğimiz şey  söylem ve eylem üzerine kuruludur.Kitleleri ikna etmek için kullanılan söylemler,  eylemin çok önünde de olabilir ..
Etkisi muhteşemdir ...

Eğer yönetim erki babadan oğla geçmiyorsa,oyun ,katılımcı çoğunluğun belirleyici olduğu ve seçimin olduğu her sistem bu riski taşır ...

Adına ne derseniz deyin..İsterseniz İslami sistem deyin ... 

Babadan oğla geçen yönetim zaten tartışma dışıdır bu modern dünyada ..

İşte demokratik ortamda  kitleyi etkilemek için,kullanılan her söz, söylem,çoğunlukla  akıl yürütmelere dayanır. 

Söz ve söylem siyasetin aracıdır.Çünkü siyaset felsefe yapma iştiyakında değildir .Duygulara girmek ,kitleyi en hassa yerinden vurmak siyasetin alanıdır ...

Yönetim erki masum bir talep le gelebilir ,istekte de bulunabilir ,oyunu alıp yasal hale getirdiği eylemini korunaklı kılabilir bu mümkündür ..
Demokraside fikirler tartışılmalıdır ,fikrin tartışılması veya çürütülmesin de  karşınızdaki mantıksal safsataya baş vurur ...,

MANTIKSAL SAFSATA NEDİR?

Ad Hominem diye bilinen,kişiye yönelik anlamına gelen Latince bir deyimdir.
Şahsileştirme yada da kişiliğe tecavüz olarak açıklayabiliriz ...
Mesela bir tartışma sırasında karşınızdaki bir konu açılabilir,kendi fikri olarak bir şeyi de belirler.
Siz o fikri tartışmak yerine,veya o fikri çürütmek yerine direk karşınızdakinin özel alanına dalar ve konuyu şahsileştirerek,"sen zaten hainsin"."Senin falanca zamanda çocuğun şu suçtan yargılanmıştı""sen zaten hep yalan söylersin" "Falanca zamanda filancadan aldığını vermemiştin "

Bu hamleler,fikri veya düşünceyi tartışmaktan ziyade kişinin kendisini tartışılır hale getirmek demektir ..
Artık tartışmanın konusu fikir değildir şahıstır ...

Bir bakarsınız bir çok kirli çamaşır ortaya dökülür ...

İçinde; dedikodu, algıya yönelik dezenformasyon bolca bulunan, gayri ahlaki bir kavgaya  dönüşür ...

Bunu yaparken ayetten de delil getirebilirsiniz, kutsadığınız bir şahsın ne zaman söylediği belli olmayan  bir sözü, aforizm ası da konun içine girer ...

İlgisizdir, konuyla hiç alakası yoktur ama çok etkilidir .

Bilhassa kapalı toplumlarda,dedikoduya ,klişeye ,slogana itibar eden taklidi toplumlarda çok iş görür ..
Ad Hominem'e baş buran birey cahildir ve ahlaksızdır da ...


Fakat kabul edelim ki  okumayan ve tüm söylemini kutsal üzerinden yürüten toplumlar,en kötü önermelerini ortaya koyarken ve çıkarımda bulunurken bunun mantığın çatmak isterler ..

Yani bu aptal tartışmada da  "Mantık" vardır ama bu safsata dır ..
İşte mantıksal safsata  budur ...

Eğer karşınızdaki mantıksal safsataya baş vuruyorsa ,bunu anlamışsanız ,orada hiç durmayın derim ama;her zaman kaçamıyorsunuz işte .

**************************************************************************************************************

HAMİŞ :(1) İktidarın Sınırlandırılması ve Anayasal Demokrasi
The Restriction of the Government and Constitutional Democracy
Coşkun Can AKTAN
Prof. Dr.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder